Hormonal hareketlerin güç ve ölçü çalışmasına etkileri
üzerine bir yazı
Vücut geliştirme en önemli amaçlarının başında şüphesiz
güç ve ölçü ikileminin arttırılması gelmektedir. Kas ölçüsü kuvvetin bir
getirisi olduğundan buna istinaden uygulanan setlerde genellikle maksimal
zorlamalar yapılarak tükenme noktasına geldiğinde sonlandırılmaktadır.
Bazı durumlarda ve özellikle profesyonel sporcuların
idmanlarında bu tükenme noktasının üzerine ve ötesine geçebilmek için bazı
şiddet teknikleri geliştirilmiştir. Fakat sanılanın aksine ölçü ve kuvvet
sadece idman diyet ikilemiyle mümkün olmamaktadır. Hormonal faktörlerinde etki
ve koordinasyonu tartışmasız söz konusudur.
Ülkemizde az bilinen bu konuyu araştırma ve sonuç bazında
aşağıdaki yazımızda ele alacağız. İlk olarak idmanlarda sergilenen icra, tutum
ve tekniklerin hormonal responslara etkilerine dair bazı deneysel sonuçların
verilerini inceleyeceğiz. Bunun ardından ise şiddet prensiplerine objektif bir
yaklaşım ve sonuç getirisi bulacaksınız.
Genel değerlendirmeyi ve yaklaşımı göz önüne daha rahat
getirmek açısından deneysel sonuçları başta görmemizin daha yararlı olacaktır.
Birinci grubumuz haftada iki gün split esasına idmana
tabi tutuluyor. Bu grubun bir bölümü idmanın her setinde tamamen tükenme yani
muaffakiyetsizlik noktasını yakalarken diğer grup uyguladığı setlerin hiçbirisinde
tükenme noktasına gelmeden ağırlığı yerine bırakıyor. Açıklama açısından:
Burada tükenme olarak tabir edilen durum 1 tam tekrarı yapamama durumudur.
16 haftanın sonunda ortaya çıkan sonuçlar hayli
şaşırtıcı. Tükenme noktasını her sette vurgulayan grubun yapılan ölçümlerde
IGF-1 ve IGFBP-3 oranlarında dramatik düşüşler tespit gözleniyor.(3)
IGF-1 bilindiği üzere insuline-like growth factor
(insülin benzeri büyüme faktörü) anlamına gelirken daha sonra geniş olarak
inceleyeceğimiz IGFBP-3 ise IGF-binding ,yani protein bağlayıcı IGF olarak
açıklanmakta.
Diğer yönden, tükenme noktasına kadar sürdürülmeyen
antrenmana tabi olan grubun kortisol konsantrasyonlarında çok hafif yükselmeye
eşiliken aynı şekilde testosteron seviyelerinde de aktif artış gözlemleniyor. Antrenman değerleri ise hayli ilginç: Tükenme
noktasına gelmeyen grubun 1 tekrarlık maksimal bench pres oranı 16 haftanın
sonunda tükenme noktasına gelenlerle aynı oranda artış gösteriyor. Araştırmanın sonunda
gözlemlenen bir diğer önemli sonuç ise tükenme noktasına kadar çalışan grubun
kas dayanıklılıklarının % 20-25 oranında arttığı oldu.
Bu araştırmadan çıkarılacak genel sonuç şöyle olabilir:
Kas ölçüsünü maksimize etmek amacıyla yapılan idmanlarda tükenme noktasına
yaklaşmamak daha mantıklı gibi gözükürken , dayanıklılık amaçlı çalışmalarda bu
noktaya gelmek mantıklı gibi görünmektedir. Zorlamalı tekrarların daha ziyade
dayanıklılık oluşturduğu söylenebilir.
Fakat her çalışmada vurgulana tükenme şiddetindeki
idmanın overtraining yani sürantrenman sendromuna yol açabileceği olgusu da
mevcut ve bu büyük oranda testosteron ve IGF oranlarıyla bağıntılı bir durum.
Diğer yönden şiddetin kas gelişimi için mecburi olarak uygulanması söz konusu.
Konuyu daha da detaylandırmak açısından IGF ve IGFBP-3
terimlerini basitçe yeniden gözden geçirmemiz yararlı olacaktır. Neydi bu IGF.
Önce onu hatırlayalım.
IGF iskelet kaslarına glucose ve amino asit girişini
sağlayan, protein sentrzini tahrik eden ve protein yıkımı yavaşlatan maddenin
adı(3-4).
Özellikle GH yani büyüme hormonuyla etkinliği en yüksek
seviyeye çıkıyor ve tahrip olan dokuların yeniden toparlanmasını hızlandırıyor.
IGF ve GH kombinasyonlarının Avrupa ve Amerika’da bazı anti-aging kliniklerinde
kullanıldığı bilinmekte.Ayrıca bu kombinasyonun profesyonel vücut geliştirme
sporcuları arsında yüksek oranlarda kullanıldığına dair bilgiler mevcut. 2001
Mr.Olympia’sında sahne alan bazı sporcuların günde 12 IU GH ve 4-6 IU IGF
aldığına dair duyumlar internette hala dolaşmaktadır.
Uzun dönem uygulanan resistans antremanının IGF
seviyesine etkisi farklı şekillerde olmaktadır ve overtraining yani
sürantrenman tabir ettiğimiz durumda antrenmana bağlı faktörlerin tölerans
edilme yüzdesiyle ilişkilendirilmelidir. Bu durum, beslenme faktörleri,
dinlenme ve gelişme üçlüsünden oluşan hipertrofi fazının temelini
oluşturmaktadır. IGF’in adele toparlanmasını hızlandırıp büyümeyi uyarıcı
etkisinin buradaki rolü tartışılmazdır. Fakat gözden kaçan bir nokta var,
hepatic IGF sentezi için baş regulatör her zaman GH. Dolayısıyla bu iki
maddenin mutlaka çok iyi bir hesaplama ile kombine edilmesi söz konusu.
Peki burada IGFBP-3 tabir edilen maddenin etkinliği
nedir? IGF döngüsünün büyük bir bölümü IGFBP’ler ile ilişkili. IGF-1 ve
IGF-2’nin % 95 oranına yakını bu maddenin kontrolü altında faaliyet
gösteriyorlar. Bağlayıcı proteinlerin en önemli özelliğini yine IGFBP-3’te
görüyoruz. IGF’lerin 8 dakikadan birkaç saate kadar plazma yarı ömürlerini
sabit tutmakla görevli. Yani IGFBP-3 denen madde stabilizer gibi hareket ediyor
ve kan sirkülasyonu içinde IGF oranlarını devamlı yüksek tutmaya
çalışıyorlar.Kısaca IGFBP-3 çok iyi ve sıkı bir denetmen.(2) Diğer yönden,
serum IGFBP-3 oranları metabolizmada günün değişik saatlerinde değişik
oranlarda bulunuyor.Bunun altında yatan sebep IGF oranlarına olabilecek
talepleri yeterli seviyede karşılayabilmek. Yani IGFBP-3 aynı zamanda IGF-1
için bir nevi depolama işlevi de üstleniyor.(17)
Yapılan deneylerde IGFBP-3 oranının yükselme durumuna en
büyük sebebin IGF oranlarındaki düşüşün sebep olduğu gözlemlenmiş.Yazımızın
başında verdiğimiz deney olgusunda tükenme noktasına kadar çalışan grubun bu
noktaya gelmeden çalışanlara oranla daha yoğun IGFBP-3 seviyelerine sahip
olduğu bulgusu mevcut. Bunun anlamı şu: İdman şiddeti ve süresi yükseldikçe
harap olan kas dokularının onarımı için gereken IGF seviyesi de artacağından,
IGFBP-3 rezervleri de dramatik olarak düşecektir.
IGFBP-3’ün bu tür bir özelliğe sahip olduğu son 1-2
yıldır iyice ağırlık kazanmaya başladı. Yapılan imdada dayalı deneylerde
egzersizin şiddet eşiğinin yüksekliğine bağlı olarak IGFBP-3 oranlarındaki
değişiklikler ölçülüyor. Ortak sonuç şiddet eşiğinin arttıkça IGFBP-3
oranlarında düşüşler gözlemlendiği. Bunun birincil sebebi şüphesiz artan IGF
ihtiyacı. İngiltere’de bazı büyük futbol klüplerinin sporcuların düzenli olarak
IGFBP-3 oranlarını ölçtüklerini duymaktayız. Bu testlerin bazılarında
sporcuların IGF-1 oranlarında değişiklik gözlemlenmezken IGFBP-1 seviyelerinde
dikkat çekici düşüşler gözlemleniyor.
Peki vücudu tükenme noktasına getirdiğimiz durumlarda
metabolizmanın adaptasyon yeteneğinin buna etkisi olabilir mi? IGF ve IGFBP-3
oranlarında düşüşler meydana geldiği çok açık. Fakat bunun tecrübeli sporcular
ve yeni yetişen sporcular arsında değişkenlik gösterebileceğine dair bazı
bulgular mevcut. Mesela Alman ordusunda görev yapan elit özel birim askerlerine
özel bir deney yaptırılıyor. 20 kişilik gönüllü denekler 10’ar kişilik iki
gruba ayrılıyor. Bunlardan 10 tanesi hayatları boyunca sadece askeri eğitime
tabi tutulmuş denekler olurken, diğer 10 tanesi ise askeri eğitime başlamadan
önce en az iki yıl ciddi ağırlık çalışmış askerlermiş. Bu askerler 11 hafta
boyunca aynı şiddet ve sürede egzersiz yapıyorlar. 11. haftanın sonunda yapılan
testlerde her iki grubun IGF oranlarında düşüş tespit edilirken, IGFBP-3
seviyelerindeki veriler farklı oluyor. İki yıllık antrenman geçmişi olan grubun
IGFBP-3 seviyelerinde değişkenlik gözlemlenmezken, yeni ağırlık çalışmaya
başlayan grubun IGFBP-3 oranlarında yoğun düşüşler belirleniyor.(17) Diğer
yönden bu grubun katabolik etki alanına daha yatkın olduğu da kayıtlar
arasında. Buradan genel olarak idman geçmişinin uzunluğuna bağlı olarak gelişen
tölerans ve adaptasyon ikileminin tecrübeli sporcularda daha yüksek olduğuna
dair bir sonuç çıkarılabilir. AMA dikkat etmememiz gereken bir diğer nokta daha
olmalıdır ki o da mevcut metabolik rezerv oranlarının her sporcuda sınırlı
olduğudur. Sporcu hangi seviyede olursa olsun bu rezervler gelen talebe oranla
kullanılacaktır ve ileri seviye sporcuların bu rezervlerden talepleri son
derece yüksektir.
PROTEİN ALIMININ IGF-1 VE IGFBP-3 SEVİYELERİNE ETKİLERİ,
YÜKSEK PROTEİN FAKTÖRÜ
Yeni doku yapımı ve onarımı söz konusu olduğundan konuyu
burada değerlendirmemiz gereken en önemli unsur alınan proteinin oranı ve
kalitesi olacaktır. Dengesiz ve yetersiz protein alımında IGF oranlarında
düşüşler olduğu uzun zamandan beri biliniyor. Aynı şekilde GH yani büyüme
hormonu da bu gibi durumlarda faaliyete geçerek
Alınan bu yetersiz proteinin en iyi şekilde
değerlendirilmesi için faaliyet gösteriyor. Mevcut bu durum uzun süre devam
eder ve kronik protein eksikliğine dönüşürse katabol etki maksimal seviyeye
çıkarak başta kas dokusundan olmak suretiyle tüm dokulardaki rezervleri sonuna
kadar kullanır.
Burada incelememiz gereken izlenen dietin IGF oranlarına
etkileri olmalıdır. İzlenen değişik diet stratejilerinin meydana getireceği
sonuçlarda değişik olacaktır. Bu konudaki araştırmalardan bir tanesinde farklı
protein oranı içeren farklı dietlerin IGF üzerindeki efektivasyonu baz alınmış.
Denekler 5 gün boyunca egzersize tabi tutulmuşlar ve her
grup ayrı bir diet şekli takip etmiş. Bu dietler: normal diet(35 kcal/kg/-1.35
gr protein/kg), düşük protein dieti(0.50 gr protein/kg) ve orta yüksek protein
dieti( 2 gr protein/kg). Beş günün bitiminde takiben her gün IGF oranları
ölçülüyor. Çıkan sonuçlar normal dietin IGF oranlarını stabil tuttuğunu ve çok hafif
yükselttiğini gösterirken, yüksek protein dietinin bu oranları % 70 oranında
arttırdığını gösteriyor. Fakat ilginç olan bir nokta var . Normal diet yüksek
protein dietine oranla protein seviyelerini yükseltmede daha hızlı etki
gösteriyor. Dolayısıyla protein-karbonhidrat kombinasyonu sadece yüksek protein
dietine oranla daha etkin. (15)
Yüksek protein dietlerinin ağır idman programlarında
kullanılması gerektiği şüphe götürmez bir gerçek Bu hem doku hem de hormon
sisteminin sağlıklı çalışması açısından temel teşkil ediyor. Mesela kırmızı et
ve yumurta sarısı her ne kadar yağ oranı bakımından modern vücut geliştirme
dietinde kullanılmaktan kaçınılsa da hayvani yağların kolesterol mekanizmasını
tetikledikleri ve kolesterolün bir çok hormon için temel sentez maddesi olduğu
unutulmamalıdır.
Aynı şekilde burada da bazı deneylerin sonuçlarını
incelememiz konuyu daha rahat kavramamız açısından yararlı olacaktır.
Karşımızdaki deney altı ay gibi uzun bir süre devam
ediyor. Tüm denekler aynı oranda ve şiddette egzersize tabi tutuluyorlar ve bu
altı ay boyunca IGF oranları devamlı ölçülüyor.İki grup arsındaki toplam kalori
ve karbonhidrat miktarı aynı olurken grubun bir kısmı idman sonrası protein
tozu kullanıyor. İki grup arasındaki tek fark bu.
Altı ayın sonunda oluşturulan grafiklerde genel görünüm
idman sonrası protein tozu kullanan grubun IGF plazma konsantrasyonlarında
artış saptanıyor.(11)
Diğer yönden
antrenmandan takriben iki saat önce ve hemen sonra alınan karbonhidrat ve
protein kombinasyonunun IGF seviyelerini stabil tuttuğu belirleniyor.(14)
Özellikle EAA tabir edilen esansiyal amino asitlerin bu
zaman zarfındaki etki hızı dikkat çekici. Bu tür araştırmalara dayanarak
Amerikan Ulusal Futbol Ligi’nde(NFL) oynayan bir çok sporcunun maç idman ve maç
önceleri EAA kullandıkları bilinmekte.
ŞİDDETLENDİRME PRENSİPLERİNİN KULLANIMININ IGF VE IGFBP-3
MEKANİZMASINA ETKİLERİ ÜZERİNE
Yazımızın başında belirttiğimiz üzere egzersiz esnasında
uygulanan şiddet ve bunun getirisi olan tükenme antrenmandan alınacak sonuçlar
üzerinde dietle beraber temel teşkil etmektedir. Buraya kadar inceleyerek
geldiğimiz deney sonuçlarından genel olarak çıkarılabilecek sonuçlar kısaca
şöyle olabilir.
1-Tükenme noktasının devamlı ve her sette uygulanması
özellikle IGF oranlarında dramatik düşüşlere neden oluyor.
2-Buna bağlı olarak IGFBP-3 dediğimiz IGF-protein
bağlayıcı-3 oranlarında azalma gözlemleniyor. Bunun birinci sebebi
şüphesiz IGF plazma konsantrasyonunun
azalması. Öğrendiğimiz üzere IGF oranındaki her değişim IGFBP-3 tarafından
kontrol ediliyor.
3- Şiddetlendirme prensipleri sadece antrenman bazında
değil uzun dönem hormonal mekanizmaya olan etkileri açısından da
değerlendirilmelidir.
Vücut geliştirme sporcularının % 99.9’unun gelişim için
mutlaka ‘şok’ yaptırılması gerektiğini düşündükleri ve şiddet prensiplerinin bu
amaç doğrultusunda olabildiğince yoğun kullanılması gerektiğine taraf oldukları
bir gerçek. Fakat gözden kaçan bir detay var. O da bu konuya dair hiçbir kanıt
olmadığı gerçeği.
Evet mevcut ölçü ve kuvvetin süregelen değerlerin üzerine
çıkabilmesi için yükleme sürecinin kademeli olarak aratması gerektiği mevcut ve
değişmez bir olgu.
FAKAT bu amaç doğrultusunda tükenme noktasının
yakalanması halinde bahsettiğimiz mevcut hormonal değerlerinde bir o kadar
azalacağı ve bu rezervlerin azaldığı ölçüde yerine konmasının da buna paralel
olarak uzun zaman alacağı, dolayısı ile bunun toparlanma süresine olacak
yansımaları hesaplanmalıdır.
Her limit zorlayış metabolizma kaynaklarından değer talep
eder. Bu kural hangi fiziksel aktivite olursa olsun mutlak ve değişmezdir.
Rezervlerden istene talep doğrultusunda metabolizma gerekli ayarlamaları
yaparak cevap verir. İşte bu, Adaptasyon’dur. Metabolizma tüm dış etken ve
uyarımlara adapte olabilir.İyi ya ada kötü.
Şiddet prensiplerinin kullanım ve etkilerini
değerlendirmemiz bakımından bu noktaya yeniden deneysel sonuç tarzı cevap
vermemiz yerinde olacaktır.Önümüzdeki çalışma üç günlük kısa bir periyod
üzerine kurulu Amaç şiddet prensiplerinin hormonal hareketler üzerine
etkilerini incelemek. 12 kişilik takım 6’şar kişiden ikiye ayrılıyor.Her iki
grubun idman oranları aynı olurken birinci grup tükenme noktasında ağırlığı
bırakırken, ikinci grup bu tükenme noktasına geldiğinde durmayarak 2-3
zorlamalı tekrar daha yapıyorlar. Egzersizden hemen sonra kan örnekleri
alınıyor. Buna göre her iki grubunda testosteron oranlarında değişkenlik
gözlemlenmezken, 2-3 zorlamalı tekrar yapan grubun Cortisol ve GH seviyelerinde
yükselme tespit ediliyor.(18)
Bu durumda şiddet prensipleri çift taraflı bıçak gibi.
Bir taraftan GH seviyesini yükseltirken diğer taraftan cortisol oranlarınıda
yükseltiyorlar. Önemli bir nokta da yazımızın başında belittiğimiz gibi GH ve
IGF mekanizmasının aynı düzlemde işlemesi.
Burada konuya pek yakın olmasa da bir ara not olarak
yazmak istediğimiz bir faktör mevcut. Kasların sinir sistemiyle
etkinleştirildiği ve kasılımların elektriksel impulslarla medya getirildiğini
de hatırlatmak isterim. Şiddet prensiplerinin uygulandığı paralelde artan
kasılımların yarattığı mikro travmaların toparlanma sürecine zaman olarak
yansımasını düşününüz.
SET SAYILARI VE İDMAN SÜRESİNİN HORMONAL RESPONSLARA
ETKİLERİ
Yazımızın başlangıcından buraya kadar edinilen genel
kanının şöyle olduğu düşünülebilir. ‘Şiddet prensiplerinden uzak dur! Setlerini
tükenme noktasına gelmeden sonlandırmaya çalış’ Bu fikirden yola çıkmak isteyen
sporculara yine gerçek bir örnek vermeyi uygun olacaktır. 25 hafta boyunca
süren araştırma da 10’ar kişilik iki grup mevcut. Bunlardan birincis her
egzersizden 3 et yaparken diğer 10 kişi her egzersizden 1 set yapıyor ve seti
tükenme noktasına kadar devam ettiriyorlar.
13. haftaya kadar her iki grubunda IGF oranlarında % 18
-20 artış tespit ediliyor. AMA 13. haftadan sonra veriler değişiyor. 3 set
grubu güç faktöründe öne geçiyor fakat IGFBP-3 oranlarında düşüş başlıyor(7)
Yani overtraining sendromunun ilk sinyali. Görüldüğü üzere metabolizmanın aynı
anda iki görevi sürdürmesi olnaksız gibi.Gelen uyarılara talep oranında cevap
veriliyor ama uyaran çok ve düzensiz olursa verilecek cevapta maksimal olmuyor.
İdman esnasında kullanılan set sayılarının bu açıdan değerlendirilmesi uygun
olacaktır.
Uzun süren idmanların, bahsettiğimiz mevcut rezervlerden
taleplerinin toparlanma prosesine süre bakımından etkilerini yadsıyamayız. Oysa
idman sadece uyarı vermek değil aynı zamanda ‘kaynak kullanmak’ açısından da
görülmelidir. Yapılan her tekrarın yaratacağı genel etki değerlendirilmelidir.
Hipertrofi olgusu kas myofibrillerinin artması ile söz konusu olmaktadır. Bunun
tam anlamıyla gerçekleşmesi için idman-diet ikileminin meydana getireceği
kısa-orta ve uzun vadeli sonuçların bilimsel açıdan değerlendirilmelidir.
İlginçtir; Amerikan ulusal seviyesinde yarışan powerlifter’ların ölçü bakımından
hayli iyi olduklarını görürsünüz ama powerlifter’lar asla tükenme noktasına
kadar çalışmaz ve asla şiddet prensibi kullanmazlar. Şiddet eşikleri Vücut
Geliştirme sporcularına oranla çok düşüktür.
Peki çözüm ne olabilir? Madem ki şiddet önemli bir faktör
ama aynı zamanda IGF ve IGFBP-3 gibi iki çok önemli madenin düşmanı gibi
görünüyor. O halde ne gibi bir çalışma
stratejisi geliştirilebilir?
Şöyle ki; dialektik yaklaşım açısından hiç bir şeyin tam doğru ve tam
yanlış olduğunu söylememizin imkansız olduğu aşikardır. Yeni gelişmelerin
ışığında bu yazıda okuduklarınız çok kısa bir süre sonra tarih olabilir.
Özellikle günümüz Vücut Geliştirme’si Bilimden soyutlanamaz!
Bu görüş dahilinde tüm yazı boyunca öğrendiklerimizi kısa
özetlersek diyebiliriz ki:
1-Tükenme noktasını barındıran sistemlerin uzun dönem
uygulanması özellikle IGF ve IGFBP-3 oranlarında azalmaya neden oluyor.Aynı şey
serum Testosteron oranları içinde geçerli. Ağır idman şartlarının uzun süre
devam etmesi durumunda overtraining sendromu baş gösterebilir. Overtraining’in
buradaki izahı ‘mevcut rezervlerin talepleri karşılayamaması’ şeklinde
olacaktır.
2- Overtraining sendromunun önceden teşhisi alınacak
önlemler için esas teşkil eder. IGF fonksiyonlarının stabilizer ve denetöeni
olan IGFBP-3 bu noktada teşhis için baz alınabilir.
3-Zorlamalı tekrarlar-Negatifler-Rest Pause vb şiddet
teknikleri maksimal GH salgılanması için çok elverişliler. Diğer yönden
cortisol yükseltme ve güç düşürme gibi risk faktörlerini barındırıyorlar.
4-Tam tükenme değil ama tükenmenin ‘çok yakınına’ kadar
devam edilen setlerin ‘tam tükenme’ noktasına oranla daha etkili olduğu iddia
edilebilir. Çünkü bu durumda toparlanma süreci daha kısa olacaktır.
5-IGF seviyeleri aynı zamanda büyük oranda dietle de
ilişkili. Özellikle idman öncesi ve sonrası protein alımının kritik derecede önemi var. Yapılan
araştırmalarda bu dönemlerde EAA türü amino asit veya iyi kalite protein tozu
karışımı çok etkili görünüyor.
6-İdman şiddetinin idman süresine oranlanması çok önemli.
Antrenman iki şekilde olabilir:Sert-Kısa veya Hafif-Uzun.
7- Son olarak. Doping maddeleri her ne kadar bu gibi
problemlerde çözüm gibi görünseler de uzun zaman zarfında tüm sistemin dengesini
alt üst etme tehlikesine sahiptirler. Görülecek yan etkiler çok uzun bir süre
sonra ortaya çıkabilir ve geri dönüşümsüz olabilirler. Yüksek doz steroid
kullanan Doğu Alman milli sporcularına bir şey olmadı ama % 90’ının çocukları
zihinsel özürlü olarak doğdu.
Vücut geliştirme disiplininde ilerlemek sadece kuvvet ve
ölçü bakımından değil, aynı zamanda beyin ve bilgi olarak ta algılanmalıdır.
Araştırma gücünüz ve bağdaştırma kabiliyetiniz ne denli gelişkinse bilginizde o
denli artar ve günümüz dünyasında bilgi güçtür.
Referanslar :
3-Laursen T. Clinical pharmacological aspects of Gh
administration.growht hormone IGF Res ,2004 Feb:14(1):16-44
4-Ding H, Gao X-L. Hirschberg R, Vagdama JV, Kopple JD
1996 Imparied actions of IGF-1 on protein synthesis and degration in skeletal
muscle of rats with chronic renal failure. J Clin Invest,1996. 97:1064-1075
7- Borst SE , De Hoyos DV
Garzarella L. Vincent K, Pollock BH Lowenthhal DT , Pollock ML . Effects
of resistance training on IGF-1 and IGFBPs. Med Sci Sports Exercise 2001
April:33(4):648-53
15-Isley WL Underwood LE, Clemmons DR. Chanhes of plasma
somatomedin-C in responce to ingestion of diets with variable protein and
energy content. JPEN J Prenter
Enteral Nutr,1984 July Aug;8(4) 407 -11
17-Rosendal L Langberg H , Flyvbjerk A Frystyk J, Orskov
H , Kjaer M . Physical capacity influance the responce of IGF and its binding
proteins to training. 2002 Nov:93(5).1669-75
18-Athianien JP, Pkarinen A , Kramer WJ , Hakkinen K
Acute hormonal and neuromuscular responses and recovery to forced vs maximum
repetions multiple exercises. Int J Sports Med,2003 Aug :24(6):410-8